3 Ocak 2016 Pazar

KİTABIN ADI: TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI
YAZARIN ADI VE SOYADI: ZİYA GÖKALP
BASIM EVİ: ELİPS KİTAP
BASIM YILI: 2006
SAYFA SAYISI:175

SEMRA BAŞ
TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ 2-A

TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLAR
Kitap “Nazari Kısım” ve “Ameli Kısım” diye ayrılmıştır. Nazarı kısım, Türkçülüğün mahiyetini tetkik etmiş;  Ameli kısım, Türkçülüğün programını tespit etmeye çalışmıştır. Birinci kısım kendi içerisinde on alt bölüme ayrılmış, ikinci kısım ise sekiz alt bölüme ve bu kısımdaki her bir alt bölümde kendi içerisinde alt bölümlere ayrılmıştır.

// BİRİNCİ KISIM//
TÜRKÇÜLÜĞÜN MAHİYETİ
BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKÇÜLÜĞÜN TARİHİ: Bu bölümde Avrupa’daTürklüğe dair iki akımın meydana geldiğinden bahsedilmiştir. Bu akımlardan ilki Türk hayranlığı ikincisi ise Türkoloji’dir. Türk hayranlığıyla Avrupalıların Türk el sanatlarını ve zanaat ürünlerini temin edip Türk köşesi oluşturdukları ve filozofların Türk ahlakını anlatan kitap yazmaları, ressamların resimlerinde Türklerin yaşayış biçimlerini ele almaları gözlemlenmiştir.  Türkoloji ise Orta Avrupa devletlerinin eski Türk milletleri hakkında yaptığı araştırmalar olarak adlandırılabilir. Bu iki akım Anadolu’da özellikle de İstanbul’da çeşitli fikir akımlarının tetikleyicisi olmuş, Ahmet Vefik Paşa ve Süleyman Paşa tarafından vücuda getirilmeye çalışılmıştır.
İKİNCİ BÖLÜM TÜRKÇÜLÜK NEDİR? : Bu bölümde Türkçülüğün Türk milletini yükseltmek demek olduğu söylenmiş ve millet kavramı tanımlanmaya çalışılmıştır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKÇÜLÜK VE TURANCILIK: Bu bölümde Türkçülük ve Turancılık kavramları açıklanmıştır. Türkçülük Oğuz Türklerinin yakın amacı olarak belirlenirken Turancılık ise Türkçülüğün uzak hedefi olarak açıklanmıştır. Esere göre Türkçülük, tüm Türkleri kültür, dil ve din olarak aynı çatı altında toplamaktır. Bununla birlikte farklı bir dil ve farklı bir kültür yapmaya çalışan Türk kollarının gelecekte Türk olarak adlandırılmayacağı da vurgulanmıştır. Kısacası Ziya Gökalp bu bölümde Turan, Türklerin geçmişte meydana gelmiş ve gelecekte de belki meydana gelecek olan büyük vatandır diye yorumlamıştır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM HARS VE MEDEİYET: Bu bölümde kültür ve medeniyet arasındaki benzerlikler ve farklılıklar anlatılmıştır. Bundan yanı sıra Osmanlının son dönemleri de dâhil uzun yıllar boyunca memlekette var olan ikiliklerden bahsedilmiştir.
BEŞİNCİ BÖLÜM HALKA DOĞRU VE ALTINCI BÖLÜM GARBA DOĞRU: Halka doğru bölümünde aydın kesimin ve halkın neler yapması gerektiği konusu üzerinde durulmuştur. Halktan yüksek eğitim ve medeniyetler ayrılan aydın ve seçkin kesimin halktan milli kültüre öğrenmek ve onlara medeniyetlerini götürmek için halka doğru gitmesi gerekliliği söylenmiştir. Osmanlı seçkinlerinin ancak tamamıyla halk kültürünü aldıktan sonra milli seçkinler halini alacakları söylenmiştir. Diğer bölümde ise halkla hangi medeniyet zümresine mensup olduğumuz konusunda görüş farklılıklarının bulunduğu anlatılıyor. Neticesinde dini ve milli unsurları terk etmemek koşuluyla batı medeniyetini almak gerektiği hususu üzerinde durulmuş. Bu konu çeşitli örneklerle derinlemesine incelenmiştir.
YEDİNCİ BÖLÜM TARİHİ MADDECİLİK VE İÇTİMAİ MEFKÛRECİLİK: Karl Marx tarafından savunulan tarihi maddecilik ve Emile Durkheim tarafından savunulan içtimai mefkûrecilik akımlarının anlatıldığı bu bölümde her iki akımında ilk bakışta birbirinin aynı gibi göründüğü söylenmiştir. Bu akımların her ikiside sosyal olayların doğal sebepler sonucu meydana geldiğini savunur.
SEKİNCİ BÖLÜM MİLLİ VİCDANI KUVVETLENDİRME: Bu bölümde sosyal zümrelerin üçe ayrıldığı, bunlarında ailevi, siyasi ve mesleki zümreler olduğundan bahsedilmiştir. Bunlar arasında en önemlisinin siyasi zümre olduğu, ailevi zümrenin siyasi zümrelerin hücrelerini, mesleki zümrelerin ise siyasi zümrelerin organlarını oluşturduğu söylenmiştir. Buna asıl sebep olarak da siyasi zümrelerin özerk yada yarı özerk bir yapıya sahip oluşu söylenmiştir. Siyasi zümrelerinse camia, cemia ve cemiyet olmak üzere üç kısımda incelenmiştir. Sonuç olarak milli vicdanı uyanmış cemiyetler daha güçlü devletlerin manda ve himayesini kabul etmezler. Yani hiçbir imparatorluk gücü ne olursa olsun bir cemiyete hükmedemez yorumuna varılmıştır.
DOKUNCU BÖLÜM MİLLİ TENASÜDÜ KUVVETLENDİRMEK: Bu bölümde milli tenasüdü(dayanışmayı) yükseltmek için neler yapılması gerektiği anlatılmıştır. Milli birliği kuvvetlendirilmesi, sosyal düzenin ve ilerlemenin, milli hürriyet ve istiklalin temelidir. Milli birliği kuvvetlendirmek içinde vatani ve medeni meslek ahlaklarının kuvvetlendirilmesi gerekir. Vatani ahlak, vatanı kutsal saymaktan geçer. Milli tenasüdü kuvvetlendirmenin ikinci yoluda medeni ahlakı yükseltmekle gerçekleşir. Ayrıca bu bölümde milli kültürümüzün şuurlu bir hale gelip yükselmesi için gerekli olan teşkilatlar sayılmış ve bunların özellikleriyle öneminden bahsedilmiştir. Bunlar; milli müze, etnografya müzesi, milli arşiv, milli tarih kütüphanesi, istatistik umum müdürlüğü, Türk tiyatrosu, Türk Konservatuarı, Türk üniversitesi, Türkiyat enstitüsü.
ONUNCU BÖLÜM HARS VE MEDENİYET: Eserin bu bölümünde kökeni Fransızcadan olan kültür kelimesinin iki farklı anlamı üzerinde durulmuştur. Bunlar milli kültür ve tehzibdir. İkisinin arasında temel fark milli kültürün demokratik,tehzibinaristokrikolmasıdır. Milli kültür halkın geleneklerinden, örfinden, yapa geldiği her türlü etkilerinden meydana gelmiş bir ürün olduğu için demokratiktir. Tehzib ise iyi bir eğitim görmekle akli ilimleri, güzel sanatları, edebiyatı, felsefeyi samimi bir aşkla sevmektir. Bu yüzden özel bir eğitimle meydana gelmiş, özel bir duyuş, görünüş ve yaşayış tarzıdır. İkisinin arasındaki diğer bir farkta birinin milli diğerinin milletler arası oluşudur.


İKİNCİ KISIM
TÜRKÇÜLÜĞÜN PROGRAMI
Birinci Mebhas: LİSAN-I TÜRKÇÜLÜK:Eserin bu bölümünde Osmanlı Devletinin hala var olduğu dönemde dildeki ikilikler anlatılmıştır. Bu dönemde herkes tarafından milli dil, İstanbul Türkçesi olarak kabul edilmişse de bu dil yalnızca konuşmada kalmış yazı dili olarak da Arapça ve Farsça unsurlar taşıyan Osmanlı lisanı kullanılmıştır. Türkçülük dilimizdeki ikiliği kaldırmak için İstanbul halkının ve bilhassa İstanbul hanımlarının konuştukları dili yazmak gerektiğini düşünmüştü. Artık yazılacak dili ‘’Yeni Lisan’’ sonra ‘’Güzel Türkçe ‘’ daha sonra da ‘’Yeni Türkçe ‘’adlarını almıştır. Türk dilinin sadeleştirilmesinin birincil ve ikincil hedefleri vardır.  Bunlardan ikincil hedef Türkçedeki mevcut yabancı kip, edat ve terkiplerin çıkarılmasıdır. Birincil ve asıl hedef ise bilim alanında Türklerinde hak ettikleri yeri almasının sağlamaktır. Bu da Türkçedeki eksik kelimelerin bulunup dilimize katılmasıyla mümkündür. Kısacası bu bölümde Yeni Türkçenin dilimizden lüzumsuz Arapça ve Farsça tabir ve tamlamalardan temizlemek,ikinci olarak ona henüz varlıklarının bilmediğimiz milli tabirlerini ve ifade tarzlarını, üçüncü olarak da henüz sahip olmadığımız için oluşturmaya mecbur olduğumuz milletler arası kelimeleri ilave etmekle meydana geleceği anlatılmıştır.
İkinci Mebhas: BEDİ TÜRKÇÜLÜK: Bu bölümde Türklerin mimaride heykeltıraşlıkta, el sanatlarında, edebiyatta başka milletlerden aşağı olmayan hatta ileri olan eserler bıraktıkları anlatılmıştır. Şiirlerde milli veznin hece vezni olduğu, sonraların Çağataycı ve Osmanlı şairlerinin taklit yoluyla İranlılardan aruz veznini aldıkları söylenmiştir. Aynı şekilde milli musikinin ve geleneksel sanatların özelliklerinden bahsedilmiş bununla da birlikte bu milli değerlerinin yabancı sanat unsurlarıyla da işlenerek geliştirilebileceği anlatılmıştır.
Üçüncü Mebhas: AHLAKİ TÜRKÇÜLÜK: Türklerin önemli üstünde durduğu bir konu da ahlaktır. Ahlak konusu Türkçülükte vatani,mesleki,aile ahlakı,cinsi ahlak, medeni ahlak ve milletler arası ahlaktır. Vatani ahlak sebebi her ne olursa olsun vatanı her şeyden üstün kılmak ve onu korumak, müdafaaetmek esasına dayanır. Ziya Gökalp aile ahlakının anlatırken de bugün hala kullanılan soy, sop, boy, bark anlamlarından yararlanmış ve bunların anlamlarını açıklamıştır. Ayrıca ahlak konusunda kadın ve erkeklerin her ikisinin de eşit konumda oldukları üzerinde durulmuştur.
Dördüncü Mebhas:HUKUKİ TÜRKÇÜLÜK: Hukuki Türkçülüğün amacı Türkiye’de modern bir hukuk vücuda getirmektir. Bu da teokrasi ve klerikolizmden büsbütün kurtulmakla sağlanır. Orta çağ devletlerinin bu ikisinden tamamen kurtulmuş olanlarına çağdaş devlet adı verilir. Bu devletlerde kanun yapma, yürütme görevi millete aittir. Ayrıca milleti oluşturan her birey tamamıyla bir diğerine eşittir. Ailede de bu hak ve eşitlik devam eder. Evlenme, boşanma, miras, mesleki ve siyasi haklarda aile fertleri eşittir.
Beşinci Mebhas:DİNİ TÜRKÇÜLÜK: Din kitaplarının ve hutbelerde vaazların Türkçe olması demektir. Bir millet dini kitapları okuyup anlayamazsa doğal olarak dinin gerçek önemini öğrenemez. Yine namazda alınan yüksek bir zevkin bir kısmı da ana dille söylenen ilahilerden kaynaklanır. Halkların anladığı bir dille yaptığı bir yalvarış onu, yaptığı ibadete ve bağlı olduğu dine daha fazla yaklaştırmıştır.
Altıncı Mebhas:İKTİSADİ TÜRKÇÜLÜK: Eski Türklerde Bozkır Kültürü mevcuttu. Bu kültür içinde göçebe bir hayatı barındırırdı. Dolayısıyla iktisadi hayat,çobanlık esasına dayanırdı. Türklerin serveti yetiştirdikleri hayvanlar ve bunlardan elde edilen yiyecek ve eşyalar idi. Elde edilen bu ürünler diğer devletlere de satılırdı. Bir nevi ticaret yapılırdı. Türkler iktisada çok önem vermişlerdir. Ayrıca Çin’den Avrupa’ya giden ticaret yolları Türklerin denetim ve kontrolü altındaydı. Eski Türk Devletlerinde servet ferdi değildi. Kazanç halka açıktı. Aynı zamanda halktan alınan gelir vergileri muhtaç ve düşkünler için kullanılmıştır. İktisadi Türkçülüğün hedefi memleketi büyük sanayiye kavuşturmaktır.
Yedinci Mebhas: SİYASİ TÜRKÇÜLÜK: Türkçülüğün siyasi partileşmeden farklı olduğunun anlatıldığı bu bölümde halk fırkasının Türkçülüğü desteklediğinden bahsedilmiştir. Bu siyasi cemiyet, Türk siyasetinin yabancı unsurlardan kurtulmasında etkin olmuştur. Gelecekte de daima halkçılıkla Türkçülüğün el ele veren ülküler âlemine doğru birlikte yürüyecekleri söylenmiştir. Her Türkçü siyaset alanında halkçı kalacak,her halkçı da kültür sahasında Türkçü olacaktır.
Sekizinci Mebhas:FELSEFİ TÜRKÇÜLÜK: Felsefe,maddi ihtiyaçların zorlamadığı ve mecbur etmediği menfaatsiz, kasıtsız,karşılıksız bir düşünüştür. Bir millet savaşlardan kurtulmadıkça ve iktisadi bir refaha kavuşmadıkça içinde bir felsefe yapabilecek bireyler yetiştiremez. Zira Türklerin böyle bir refahı ve huzuru pek de yaşamamış olması çok sayıda Türk filozofunun yetişmesine engel olmuştu. Halk çoğunlukla dervişlik ve umursamazlığı tercih etmiştir.

SONUÇ

Türkçülüğün Esasları, Ziya Gökalp’in uzun araştırmalar ve incelemelere dayanan çalışmaların sonucu olarak ümmet kültüründen, millet kültürüne geçişte ortaya koyduğu, bilimsel esaslara dayalı, Türkçülük düşüncesinin oturduğu zemini hazırlayan temel bir eserdir. Yazar kitabında Türkçülüğün gelişiminin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi ve doğru anlaşılması için çok net, açık, sade(o zamanın diliyle) açıklamalar yapmıştır. Bunlar o günün ve daha sonrasının şartları düşünülerek mantıksal esaslara dayandırılmış değişimlerle uyumludur. Ziya Gökalp bu eserle Türk milletinin ruhunu, karakterini, kimliğini tarih içinden bulup çıkararak kendi özüne dönmesini hatırlatmak istemiştir. Bu bakımdan Türkçülüğün Esasları, Türk milletini gelecekte izleyeceği siyasal, ekonomik, sosyolojik ve felsefi programın adı haline gelmiştir. Bütün Türk aydınlar ve milliyetçiler tarafından okunması gereken bir eserdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder