YAZARIN ADI VE SOYADI: ZİYA GÖKALP
BASIM EVİ: ELİPS KİTAP
BASIM YILI: 2006
SAYFA SAYISI:175
SEMRA BAŞ
TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ 2-A
TÜRKÇÜLÜĞÜN
ESASLAR
Kitap
“Nazari Kısım” ve “Ameli Kısım” diye ayrılmıştır. Nazarı kısım, Türkçülüğün
mahiyetini tetkik etmiş; Ameli kısım, Türkçülüğün
programını tespit etmeye çalışmıştır. Birinci kısım kendi içerisinde on alt
bölüme ayrılmış, ikinci kısım ise sekiz alt bölüme ve bu kısımdaki her bir alt
bölümde kendi içerisinde alt bölümlere ayrılmıştır.
// BİRİNCİ
KISIM//
TÜRKÇÜLÜĞÜN
MAHİYETİ
BİRİNCİ
BÖLÜM TÜRKÇÜLÜĞÜN TARİHİ: Bu bölümde Avrupa’daTürklüğe dair iki akımın
meydana geldiğinden bahsedilmiştir. Bu akımlardan ilki Türk hayranlığı ikincisi
ise Türkoloji’dir. Türk hayranlığıyla Avrupalıların Türk el sanatlarını ve
zanaat ürünlerini temin edip Türk köşesi oluşturdukları ve filozofların Türk
ahlakını anlatan kitap yazmaları, ressamların resimlerinde Türklerin yaşayış
biçimlerini ele almaları gözlemlenmiştir.
Türkoloji ise Orta Avrupa devletlerinin eski Türk milletleri hakkında
yaptığı araştırmalar olarak adlandırılabilir. Bu iki akım Anadolu’da özellikle
de İstanbul’da çeşitli fikir akımlarının tetikleyicisi olmuş, Ahmet Vefik Paşa
ve Süleyman Paşa tarafından vücuda getirilmeye çalışılmıştır.
İKİNCİ
BÖLÜM TÜRKÇÜLÜK NEDİR? : Bu bölümde Türkçülüğün Türk milletini
yükseltmek demek olduğu söylenmiş ve millet kavramı tanımlanmaya çalışılmıştır.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM TÜRKÇÜLÜK VE TURANCILIK: Bu bölümde Türkçülük ve Turancılık
kavramları açıklanmıştır. Türkçülük Oğuz Türklerinin yakın amacı olarak
belirlenirken Turancılık ise Türkçülüğün uzak hedefi olarak açıklanmıştır.
Esere göre Türkçülük, tüm Türkleri kültür, dil ve din olarak aynı çatı altında
toplamaktır. Bununla birlikte farklı bir dil ve farklı bir kültür yapmaya
çalışan Türk kollarının gelecekte Türk olarak adlandırılmayacağı da
vurgulanmıştır. Kısacası Ziya Gökalp bu bölümde Turan, Türklerin geçmişte
meydana gelmiş ve gelecekte de belki meydana gelecek olan büyük vatandır diye
yorumlamıştır.
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM HARS VE MEDEİYET: Bu bölümde kültür ve medeniyet arasındaki
benzerlikler ve farklılıklar anlatılmıştır. Bundan yanı sıra Osmanlının son
dönemleri de dâhil uzun yıllar boyunca memlekette var olan ikiliklerden
bahsedilmiştir.
BEŞİNCİ
BÖLÜM HALKA DOĞRU VE ALTINCI BÖLÜM GARBA DOĞRU: Halka doğru bölümünde
aydın kesimin ve halkın neler yapması gerektiği konusu üzerinde durulmuştur.
Halktan yüksek eğitim ve medeniyetler ayrılan aydın ve seçkin kesimin halktan
milli kültüre öğrenmek ve onlara medeniyetlerini götürmek için halka doğru
gitmesi gerekliliği söylenmiştir. Osmanlı seçkinlerinin ancak tamamıyla halk
kültürünü aldıktan sonra milli seçkinler halini alacakları söylenmiştir. Diğer
bölümde ise halkla hangi medeniyet zümresine mensup olduğumuz konusunda görüş
farklılıklarının bulunduğu anlatılıyor. Neticesinde dini ve milli unsurları
terk etmemek koşuluyla batı medeniyetini almak gerektiği hususu üzerinde
durulmuş. Bu konu çeşitli örneklerle derinlemesine incelenmiştir.
YEDİNCİ
BÖLÜM TARİHİ MADDECİLİK VE İÇTİMAİ MEFKÛRECİLİK: Karl Marx tarafından
savunulan tarihi maddecilik ve Emile Durkheim tarafından savunulan içtimai
mefkûrecilik akımlarının anlatıldığı bu bölümde her iki akımında ilk bakışta
birbirinin aynı gibi göründüğü söylenmiştir. Bu akımların her ikiside sosyal
olayların doğal sebepler sonucu meydana geldiğini savunur.
SEKİNCİ
BÖLÜM MİLLİ VİCDANI KUVVETLENDİRME: Bu bölümde sosyal zümrelerin üçe ayrıldığı,
bunlarında ailevi, siyasi ve mesleki zümreler olduğundan bahsedilmiştir. Bunlar
arasında en önemlisinin siyasi zümre olduğu, ailevi zümrenin siyasi zümrelerin
hücrelerini, mesleki zümrelerin ise siyasi zümrelerin organlarını oluşturduğu
söylenmiştir. Buna asıl sebep olarak da siyasi zümrelerin özerk yada yarı özerk
bir yapıya sahip oluşu söylenmiştir. Siyasi zümrelerinse camia, cemia ve
cemiyet olmak üzere üç kısımda incelenmiştir. Sonuç olarak milli vicdanı
uyanmış cemiyetler daha güçlü devletlerin manda ve himayesini kabul etmezler.
Yani hiçbir imparatorluk gücü ne olursa olsun bir cemiyete hükmedemez yorumuna
varılmıştır.
DOKUNCU
BÖLÜM MİLLİ TENASÜDÜ KUVVETLENDİRMEK: Bu bölümde milli tenasüdü(dayanışmayı)
yükseltmek için neler yapılması gerektiği anlatılmıştır. Milli birliği
kuvvetlendirilmesi, sosyal düzenin ve ilerlemenin, milli hürriyet ve istiklalin
temelidir. Milli birliği kuvvetlendirmek içinde vatani ve medeni meslek
ahlaklarının kuvvetlendirilmesi gerekir. Vatani ahlak, vatanı kutsal saymaktan
geçer. Milli tenasüdü kuvvetlendirmenin ikinci yoluda medeni ahlakı
yükseltmekle gerçekleşir. Ayrıca bu bölümde milli kültürümüzün şuurlu bir hale
gelip yükselmesi için gerekli olan teşkilatlar sayılmış ve bunların
özellikleriyle öneminden bahsedilmiştir. Bunlar; milli müze, etnografya müzesi,
milli arşiv, milli tarih kütüphanesi, istatistik umum müdürlüğü, Türk
tiyatrosu, Türk Konservatuarı, Türk üniversitesi, Türkiyat enstitüsü.
ONUNCU
BÖLÜM HARS VE MEDENİYET: Eserin bu bölümünde kökeni Fransızcadan olan
kültür kelimesinin iki farklı anlamı üzerinde durulmuştur. Bunlar milli kültür
ve tehzibdir. İkisinin arasında temel fark milli kültürün demokratik,tehzibinaristokrikolmasıdır.
Milli kültür halkın geleneklerinden, örfinden, yapa geldiği her türlü
etkilerinden meydana gelmiş bir ürün olduğu için demokratiktir. Tehzib ise iyi
bir eğitim görmekle akli ilimleri, güzel sanatları, edebiyatı, felsefeyi samimi
bir aşkla sevmektir. Bu yüzden özel bir eğitimle meydana gelmiş, özel bir
duyuş, görünüş ve yaşayış tarzıdır. İkisinin arasındaki diğer bir farkta
birinin milli diğerinin milletler arası oluşudur.
İKİNCİ KISIM
TÜRKÇÜLÜĞÜN
PROGRAMI
Birinci
Mebhas: LİSAN-I TÜRKÇÜLÜK:Eserin bu bölümünde Osmanlı Devletinin hala
var olduğu dönemde dildeki ikilikler anlatılmıştır. Bu dönemde herkes
tarafından milli dil, İstanbul Türkçesi olarak kabul edilmişse de bu dil
yalnızca konuşmada kalmış yazı dili olarak da Arapça ve Farsça unsurlar taşıyan
Osmanlı lisanı kullanılmıştır. Türkçülük dilimizdeki ikiliği kaldırmak için
İstanbul halkının ve bilhassa İstanbul hanımlarının konuştukları dili yazmak
gerektiğini düşünmüştü. Artık yazılacak dili ‘’Yeni Lisan’’ sonra ‘’Güzel
Türkçe ‘’ daha sonra da ‘’Yeni Türkçe ‘’adlarını almıştır. Türk dilinin
sadeleştirilmesinin birincil ve ikincil hedefleri vardır. Bunlardan ikincil hedef Türkçedeki mevcut
yabancı kip, edat ve terkiplerin çıkarılmasıdır. Birincil ve asıl hedef ise
bilim alanında Türklerinde hak ettikleri yeri almasının sağlamaktır. Bu da
Türkçedeki eksik kelimelerin bulunup dilimize katılmasıyla mümkündür. Kısacası
bu bölümde Yeni Türkçenin dilimizden lüzumsuz Arapça ve Farsça tabir ve
tamlamalardan temizlemek,ikinci olarak ona henüz varlıklarının bilmediğimiz
milli tabirlerini ve ifade tarzlarını, üçüncü olarak da henüz sahip olmadığımız
için oluşturmaya mecbur olduğumuz milletler arası kelimeleri ilave etmekle
meydana geleceği anlatılmıştır.
İkinci
Mebhas: BEDİ TÜRKÇÜLÜK: Bu bölümde Türklerin mimaride heykeltıraşlıkta,
el sanatlarında, edebiyatta başka milletlerden aşağı olmayan hatta ileri olan
eserler bıraktıkları anlatılmıştır. Şiirlerde milli veznin hece vezni olduğu,
sonraların Çağataycı ve Osmanlı şairlerinin taklit yoluyla İranlılardan aruz
veznini aldıkları söylenmiştir. Aynı şekilde milli musikinin ve geleneksel
sanatların özelliklerinden bahsedilmiş bununla da birlikte bu milli
değerlerinin yabancı sanat unsurlarıyla da işlenerek geliştirilebileceği
anlatılmıştır.
Üçüncü
Mebhas: AHLAKİ TÜRKÇÜLÜK: Türklerin önemli üstünde durduğu bir konu da
ahlaktır. Ahlak konusu Türkçülükte vatani,mesleki,aile ahlakı,cinsi ahlak,
medeni ahlak ve milletler arası ahlaktır. Vatani ahlak sebebi her ne olursa
olsun vatanı her şeyden üstün kılmak ve onu korumak, müdafaaetmek esasına
dayanır. Ziya Gökalp aile ahlakının anlatırken de bugün hala kullanılan soy,
sop, boy, bark anlamlarından yararlanmış ve bunların anlamlarını açıklamıştır.
Ayrıca ahlak konusunda kadın ve erkeklerin her ikisinin de eşit konumda
oldukları üzerinde durulmuştur.
Dördüncü
Mebhas:HUKUKİ TÜRKÇÜLÜK: Hukuki Türkçülüğün amacı Türkiye’de modern bir
hukuk vücuda getirmektir. Bu da teokrasi ve klerikolizmden büsbütün kurtulmakla
sağlanır. Orta çağ devletlerinin bu ikisinden tamamen kurtulmuş olanlarına
çağdaş devlet adı verilir. Bu devletlerde kanun yapma, yürütme görevi millete
aittir. Ayrıca milleti oluşturan her birey tamamıyla bir diğerine eşittir.
Ailede de bu hak ve eşitlik devam eder. Evlenme, boşanma, miras, mesleki ve
siyasi haklarda aile fertleri eşittir.
Beşinci
Mebhas:DİNİ TÜRKÇÜLÜK: Din kitaplarının ve hutbelerde vaazların Türkçe
olması demektir. Bir millet dini kitapları okuyup anlayamazsa doğal olarak
dinin gerçek önemini öğrenemez. Yine namazda alınan yüksek bir zevkin bir kısmı
da ana dille söylenen ilahilerden kaynaklanır. Halkların anladığı bir dille
yaptığı bir yalvarış onu, yaptığı ibadete ve bağlı olduğu dine daha fazla
yaklaştırmıştır.
Altıncı
Mebhas:İKTİSADİ TÜRKÇÜLÜK: Eski Türklerde Bozkır Kültürü mevcuttu. Bu kültür
içinde göçebe bir hayatı barındırırdı. Dolayısıyla iktisadi hayat,çobanlık
esasına dayanırdı. Türklerin serveti yetiştirdikleri hayvanlar ve bunlardan
elde edilen yiyecek ve eşyalar idi. Elde edilen bu ürünler diğer devletlere de
satılırdı. Bir nevi ticaret yapılırdı. Türkler iktisada çok önem vermişlerdir.
Ayrıca Çin’den Avrupa’ya giden ticaret yolları Türklerin denetim ve kontrolü
altındaydı. Eski Türk Devletlerinde servet ferdi değildi. Kazanç halka açıktı.
Aynı zamanda halktan alınan gelir vergileri muhtaç ve düşkünler için
kullanılmıştır. İktisadi Türkçülüğün hedefi memleketi büyük sanayiye
kavuşturmaktır.
Yedinci
Mebhas: SİYASİ TÜRKÇÜLÜK: Türkçülüğün siyasi partileşmeden farklı olduğunun
anlatıldığı bu bölümde halk fırkasının Türkçülüğü desteklediğinden
bahsedilmiştir. Bu siyasi cemiyet, Türk siyasetinin yabancı unsurlardan
kurtulmasında etkin olmuştur. Gelecekte de daima halkçılıkla Türkçülüğün el ele
veren ülküler âlemine doğru birlikte yürüyecekleri söylenmiştir. Her Türkçü
siyaset alanında halkçı kalacak,her halkçı da kültür sahasında Türkçü
olacaktır.
Sekizinci
Mebhas:FELSEFİ TÜRKÇÜLÜK: Felsefe,maddi ihtiyaçların zorlamadığı ve
mecbur etmediği menfaatsiz, kasıtsız,karşılıksız bir düşünüştür. Bir millet
savaşlardan kurtulmadıkça ve iktisadi bir refaha kavuşmadıkça içinde bir
felsefe yapabilecek bireyler yetiştiremez. Zira Türklerin böyle bir refahı ve
huzuru pek de yaşamamış olması çok sayıda Türk filozofunun yetişmesine engel
olmuştu. Halk çoğunlukla dervişlik ve umursamazlığı tercih etmiştir.
SONUÇ
Türkçülüğün
Esasları, Ziya Gökalp’in uzun araştırmalar ve incelemelere dayanan çalışmaların
sonucu olarak ümmet kültüründen, millet kültürüne geçişte ortaya koyduğu,
bilimsel esaslara dayalı, Türkçülük düşüncesinin oturduğu zemini hazırlayan temel
bir eserdir. Yazar kitabında Türkçülüğün gelişiminin başarılı bir şekilde
uygulanabilmesi ve doğru anlaşılması için çok net, açık, sade(o zamanın
diliyle) açıklamalar yapmıştır. Bunlar o günün ve daha sonrasının şartları
düşünülerek mantıksal esaslara dayandırılmış değişimlerle uyumludur. Ziya
Gökalp bu eserle Türk milletinin ruhunu, karakterini, kimliğini tarih içinden
bulup çıkararak kendi özüne dönmesini hatırlatmak istemiştir. Bu bakımdan
Türkçülüğün Esasları, Türk milletini gelecekte izleyeceği siyasal, ekonomik,
sosyolojik ve felsefi programın adı haline gelmiştir. Bütün Türk aydınlar ve
milliyetçiler tarafından okunması gereken bir eserdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder