NAMIK KEMAL MİLLİYETÇİLİĞİNİN ESERLERİNE
YANSIMASINA BAKIŞ
CELAL BAYAR
ÜNİVERSİTESİ TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ 2/A
ÖZGE OĞUZ
1.Namık Kemal
Kimdir?
Avrupai
Türk edebiyatına kesin zafer sağlayan edip, Namık Kemal’dir. Türkiye’de ilk
defa, vatan şairi diye şöhret kazanan şair de odur. Namık Kemal, Tanzimat devri
Türkiye’sinde bir fikir ve sanat inkılapçısı olarak tanınmış ve kendisine bir
milli kahraman gözüyle bakılmıştır. Kalemini yalnız bir sanat vasıtası olarak
değil, aynı zamanda bir milli-sosyal mücadele vasıtası olarak kullanan Kemal’in
olumlu sonuç veren sosyal mücadeleleri de şunlardır:[1]
Türk
halkına milli benliğini ve kendi değerlerini tanıtmak; ona hürriyet aşkı vermek
ve bilhassa ecdat kanıyla yoğrulmuş vatan topraklarını, uğrunda şuurla can
verebilir bir seviyede sevdirmektir. Namık Kemal, vatan kelimesinin eski
Türkçedeki değişik manalarına yeni bir hayat vermiş; eski dilde insan
topluluğu, din, mezhep ve aynı mezhepte olan cemaat manasındaki millet
kelimesinden türetilen milliyet kelimesine çağdaş bir mana kazandırmıştır.[2]
Yine eski dilde azad edilmiş köle manasındaki
hür kelimesinden türeterek hürriyet kelimesini, Türkçeye kazandıran şair de
odur. Aslı Arapça olan ve Eski Türkçe’de tek bir hükümdarın bir kavme
hükmetmesi manasında kullanılan; böylelikle, daha çok, istibdad manası taşıyan
istiklal kelimesini de lisanımızda, milletimize bir gün bir istiklal savaşı
kazandıracak derecede sağlam ve milli bir manada kullanılan kudreti edip, yine
Namık Kemal’dir.[3]
Öteden beri, Avrupa’da yapılmakta olan; milli,
sosyal ve siyasi mücadelelerden fikir ve ilham alan bu kelimeler, Türkçede
kullanıldıkları ilk anlardan başlayarak, sadece birer kelime olmakla kalmamış,
yaralı bir milletin, uğrunda sürekli mücadele yaptığı birer kutsal ideal değeri
kazanmış; birer milli-tarihi kelime olarak Türkçenin ölümsüz sözleri arasına
katılmıştır.[4]
Namık Kemal, eski edebiyata, mutlakıyet
rejimine saldırır gibi, aşırı bir şiddetle hücum etmiş; Türkiye’de fikri, edebi
ve içtimai hayatta kuvvetle tesirli olacak, yeni ve Avrupai bir edebi hayat
kurmaya çalışmıştır. Bunun yanında, aynı şairin, Türkiye’de halk hürriyetine
dayanır, yeni bir idari rejim kurulması için aynı şiddet ve cesaretle harekete
geçen bir de siyasi hayatı olmuştur.[5]
Namık Kemal kudretli bir şair, ateşli bir
mücadeleci ve velûd bir muharrirdir. Sanat, onun elinde, içtimai fayda için ve
milli idealler uğrunda kullanılan bir araç mahiyeti almıştı. (Onun Türk
edebiyatında yaptığı inkılap da bu idi. ) Türk tarihinde, din müstesna olmak
üzere, sanat, ilk defa onun elinde tesirli bir toplumsal görev üstleniyordu.[6]
Namık
Kemal’in kültürlü ve inandırıcı bir mücadele lisanı vardı. Yeni edebiyatın
kuvvetle yerleşmesi için eski edebiyata aynı hiddet ve şiddetle hücum etti.
Dilde, halkın anlayacağı bir lisanla yazmak lüzumunu herkesten daha kuvvetle
savundu ve bu fikrini tatbik etti. Avrupai edebiyatın her türünde eserler
yazarak onları okuyan geniş bir orta sınıfının yetişmesinde tesirli oldu. Çok
sayıda eserleri ve hususi mektuplarıyla, Türkiye’nin Tanzimat’dan Cumhuriyet’e
kadarki fikri, edebi ve siyasi inkılapları üzerinde, uzaktan ve yakından daima
büyük bir rol oynadı.[7]
Namık Kemal’ in
Hayatı
Namık
Kemal, birbiri ardınca mühim adamlar yetiştiren, tanınmış bir ailenin
çocuğudur. Ailenin; adı bilinen ilk ceddinin Konyalı Bekir Ağa isimli bir zat
olduğu söylenir. Aynı ailenin diğer tanınmış simaları, sırasıyla, Topal Osman
Paşa, Kapudan-ı Derya Ratip Ahmed Paşa; Üçüncü Sultan Selim’in başmabeyincisi
Şemseddin Bey; İkinci Sultan Hamid’in müneccim başılarından Mustafa Asım Bey
gibi şahsiyetlerdir.Namık Kemal’in babası, Mustafa Asım Bey’dir.[8]
Namık Kemal, 21 Aralık 1849’da Tekirdağ’da
doğmuştur. Annesi, Tekirdağ Muhassıllığında; Afyon Karahisarı; Kütahya, Kıbrıs
kadılıklarında; Lazistan Mutasarrıflığı’nda, Kars ve Sofya Kaymakamlığı’nda
bulunan, Koniçe eşrafından, Abdüllatif Paşanın kızı Fatma Zehra Hanım’dır.[9]
Kemal
henüz sekiz yaşında iken annesi Afyon Karahisarında ölmüştür. Abdüllatif Paşa
kızının hatırası olan Kemal’i yanından ayıramadığı için, Namık Kemal çocukluğunda
dedesiyle birlikte diyar diyar dolaşmış ve Abdüllatif Paşanın mazulen
İstanbul’da bulunduğu yıllarda Bayezıd Rüştiyesinde ve Valide Mektebinde birkaç
sene okumuştur. Fakat daha altı yaşından başlayarak, babasından ve diğer özel
hocalardan ders gören Kemal’in asıl tahsili, böyle özel hocalar elinde olmuştur.
Kemal’e tasavvuf kültürü ve edebiyat zevki veren hocasının, Kars’da Vaizzade
Mehmed Hamid Efendi olduğu bilinmektedir.[10]
Kemal
anne şefkatini anneannesi Mahdume Hamımdan görmüştür. Kars’da binicilik ve
cirit gibi spor dallarıyla meşgul olmuştur. Çocukluğunun bütün bu görgü, bilgi
ve duygu hareketleri arasında daha Kars’da iken şiir denemelerine başlayan
Kemal’in bir deftere yazdığı divan tarzı manzumeleri ve bazı hicivleri
İstanbul’a döndükten sonra yazdıklarıyla birlikte bir divan meydana
getirmiştir.[11]
Asıl
adı Mehmet Kemal olan şaire Namık mahlasını Sofya’da iken tanıştığı şair Eşref
Paşa vermiştir. Yine Sofya’da henüz on altı yaşındayken Niş kadısı Mustafa
Ragıp Efendinin kızı Nesime Hanım ile evlendirilmiştir. Bu evlilikten 1864’de
Feride adlı bir kızı,1867’de Ali Ekrem adlı bir oğlu olmuştur.[12]
İstanbul’da
Hariciye Nezareti Tercüme Odası’nda kâtiplik vazifesi alan Kemal, burada on yıl
kadar çalışmış, aynı on yıl içinde, iki sene kadar da İstanbul Emtia Gümrüğü
tahrirat baş kâtibi, sonra müdürü olan, Divan Şairi Leskofçalı Galip Bey’in
yanında muavin olarak vazife görmüştür. Yine bu on yıl içinde özel tahsile
devam eden Namık Kemal, Arap ve Acem edebiyatı ile İslami ilimler sahasındaki
bilgilerini genişletmiştir. Devrin Divan Şairleriyle tanışan ve bir divan şairi
olarak ciddi şöhret kazanan Kemal, Encümen-i Şuara’ya katılarak bu encümendeki
üstad şairlerin yanında haklı itibar görmüştür.[13]
Haftada
bir toplanan encümen şairlerinin o hafta içinde hazırladıkları şiirleri ve
nazireleri okuma vazifesi de Encümende, Namık Kemal’e verilmiştir. Namık
Kemal’in divan üslubuyla söylediği bu devir şiirlerinde, birçok
meslektaşlarından ayrı hususiyet göstererek bu şiirleri yeni buluşlarla, yeni
fikirler ve yeni hayallerle süslemesi burada ehemmiyetli noktadır.[14]
Namık
Kemal’in memuriyet hayatına Tercüme Odası’nda başlaması, onun daha öncede
Fransızca öğrenmiş olması ihtimalini düşündürür. Tercüme Odası’nda ise
Fransızcasını ilerletmeye çalıştığı ve bütün hayatınca hürmetkârı olduğu bir
hocadan burada Fransızca öğrendiği bilinir. Arapçası ve Acemcesi hayli kuvvetli
olan Kemal’in (iyi Arapça, acemce ve iyi
Türkçe bilen bütün Tanzimatçılar gibi ) Fransızcayı da iyi ve kolay öğrendiği
tahmin edilebilir.[15]
Namık
Kemal’in sanat ve fikir hayatının asıl dönüm noktası, Şinasi ile tanıştığı ve
Tasvir-i Efkâr ’da yazmaya başladığı zamandır. Daha Tercüme Odasında iken,
devrin bazı yeni fikirli gençleriyle arkadaş olan Kemal, Şinasi’yi tanıdıktan
sonra benliğinde Doğu tefekküründen Batı tefekkürüne doğru bir çekiliş
duymuştur. 1865’te Şinasi’nin Paris’e gitmesi üzerine bu gazeteyi tek başına
çıkartmaya devam etmiştir. Yazılarını ulusun gözünü açacak, istibdat idaresini
yıkacak nitelikte yazmıştır. Halk dershanelerinin açılması, kızların
okutulması, İstanbul’un yangınlardan kurtarılması ve Fransız diliyle öğrenim
yapılan Tıp Fakültesinde artık Türkçe ’ye dönülmesi gerektiği ve bilhassa Türk
Dili Ve Edebiyatı hakkındaki makaleleri çok ses getirmiştir. Daha sonra hükümet, siyasetine aykırı düşen gazetelerin bu yolda
yazmalarını yasakladı ve bazılarını da kapattı. Bu arada Namık Kemal Erzurum
vali muavinliğine atandı. Namık Kemal bu göreve gitmeyerek, arkadaşı Ziya Paşa
ile birlikte 18 Mayıs 1867’de Paris’e kaçtı. İkisinin de bu firarının sebebi
Mısır Hidivliği işi yüzünden Bab-ı Ali ile arası açık olan Mustafa Fazıl
Paşanın çağrısıdır. Onları, Avrupalıların Jön Türkler dedikleri, Yeni
Osmanlılar Cemiyeti adına neşriyat yapmaya davet etmiştir. Ancak, Sultan
Abdülaziz’in III. Napolyon’un daveti üzerine Paris’e gelmesi dolayısıyla,
Fransa Hükümeti bu siyasi Türk mültecilerine Fransa’dan uzaklaşma tebliğinde
bulununca Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ali Suavi ile birlikte Londra’ya geçmiştir.
[16]
Kısa
bir zaman sonra Ali Suavi’nin idaresinde “Muhbir” isminde bir gazete çıkarmaya
başlamışlardır.(31 Ağustos 1867) Fakat Ali Suavi ile anlaşamayınca bir yılı
aşar bir süre sonra Namık Kemal 28 Haziran 1868’de Avrupa’da çıkarılan Türk
gazetelerinin en kalitelisi olan “Hürriyet” gazetesinin idaresini eline
almıştır. Namık Kemal Avrupa’da kaldığı yıllarda, Avrupa devletlerinin idari
şekli, hukuki ve siyasi kurumları, iktisadi durumları gibi konularla
ilgilenmiş; Paris’te hukukçu Emile Accolas’tan, Londra’da Fanton adlı bir
İngilizden hukuk dersleri almıştır.[17]
Namık
Kemal başta Ali Suavi olmak üzere bazı ihtilalci arkadaşlarının hükümete karşı
işi şahsiyete döken aşırı hücum ve tutumlarından rahatsız olunca 6 Eylül
1869’da Hürriyet gazetesinden ayrılmıştır. Fransız-Alman harbi başladığı sırada zaptiye nazırı Hüsnü
Paşanın çağrısı üzerine 1870’de İstanbul’a dönmüştür.[18]
Mahmud
Nedim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında Avrupa’dan dönen Nuri, Reşat ve Ebuzziya
Tevfik beylerle birlikte “İbret”gazetesini kiralamışlardır. Bu gazete ilk
sayısını 13 Haziran 1872’de çıkarmıştır. Namık Kemal burada gazetecilik
hayatının en güzel ve en kuvvetli yazılarını yazmıştır.”Garaz marazdır”adlı
yazısı gazetenin uzun bir müddet kapatılmasına kendisinin de Gelibolu
mutasarrıflığına atanmasına sebep olmuştur.[19]
Namık
Kemal Avrupa’dan döndükten sonra batı hayranlığına saplanmayıp, Türk-Osmanlı
tarihinin en büyüklerine şuurla sarılarak millete o büyükleri ve o büyüklükleri
tanıtmaya çalışmıştır. Aynı yıllarda halka vatan sevgisini, millet sevgisini,
milli ahlak ve kahramanlık duygularını, daha canlı şekilde tanıtacak yeni bir
vasıta bulmuştur: Tiyatro. Kemal’in Gelibolu’da yazmaya başladığı Vatan Yahut
Silistre isimli tiyatro eseri 1 Nisan 1873 akşamı İstanbul Gedikpaşa
tiyatrosunda sahneye kondu. Bu piyes Türk sahnesi için büyük bir hadise
olmuştur. Fakat bu eserin halkı aşırı derecede heyecanlandırması, coşturması
sonucu meydana gelen olaylar Namık Kemal’in tutuklanarak Magosa’ya sürülmesine
sebep olmuştur.(6 Nisan 1873) [20]
Kemal
ilk önce topçular kışlasının bir zindan odasına konulmuş daha sonra Veys
Paşa’nın gösterdiği anlayışla, bir sürgün için oldukça rahat bir yer sayılacak
pencereli ve teraslı bir daireye nakledilmiştir. Namık Kemal, Magosa’da meyus
olmamış aksine Vatan piyesinin gördüğü manevi mükâfattan aldığı hızla burada
yeni tiyatro eserleri, tarihi eserler, bir roman, bir takım edebi eserler,
tenkitler ve bol miktarda mektuplar yazmıştır. Bu eserler incelendiği zaman
Kemal’in Magosa’da çok elverişli hatta rahat bir hayat sürdüğü neticesine
varılmaktadır.[21]
Namık
Kemal 38 ay Magosa’da kaldıktan sonra Sultan Beşinci Murat’ın tahta geçmesiyle
diğer sürgünlerle birlikte affedilerek 20 Haziran 1876’da İstanbul’a dönmüştür. Sultan İkinci
Abdülhamit tarafından iltifat görmüş, Şura-yı Devlet üyeliğine getirilmiş ve
Kanun-i Esasi’yi hazırlayan kurulda görevlendirilmiştir. Fakat İkinci
Abdülhamit’in gerçek yüzünün ortaya çıkmasıyla hürriyetperverlerin hepsi bir
tarafa atılmıştır. Namık Kemal de felaketle neticelenen Rus Harbinin ilanından
sonra padişahın aleyhinde bulunduğu yolundaki bir ihbarla tevkif edilmiş ve
umumi bir hapishaneye sevk edilmiştir. Beş ay sonra beraat etmesine rağmen
İstanbul’da bırakılmayarak önce mecburi ikamete sonra da mutasarrıf olarak
Midilli adasına gönderildi. Burada ve daha sonra naklen tayin edildiği Rodos ve
Sakız Mutasarrıflıklarında iyi bir idare adamı olarak çalışmış, 2 Aralık
1888’de Sakız adasında yakalandığı Zatürre hastalığı neticesinde ölmüştür.[22]
Kemal
Osmanlı hanedanından Rumeli Fatihi Süleyman Paşa’nın hayranı idi. Öldükten
sonra onun Bolayır’daki türbesi yanına gömülmek isterdi. Bu arzusunu unutmayan
Ebuzziya Tevfik, naaşını hükümdardan izin alarak Sakız’dan Bolayır’a getirtti.
Namık Kemal’in Bolayır’da, Süleyman Paşa Türbesi yanındaki kabrine, planı şair
Tevfik Fikret tarafından çizilen küçük ama güzel bir türbe yine, Sultan
Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır.[23]
Eserleri
Oyunları
Vatan
Yahut Silistre
Gülnihal
(1875)
Âkif
Bey
Zavallı
Çocuk (1873)
Kara
Belâ
Celâleddin
Harzemşah
Romanları
İntibah
(1876)
Cezmi
(1880)
Tarih konulu eserleri
Bârika-i
Zafer
Devr-i
İstîlâ
Evrâk-ı
Perîşân serisi (1872)
Silistre
Muhâsarası (1873)
Kanije
(1874)
Osmanlı
Tarihi Medhali (1888)
Edebi tenkitleri
Bahar-ı
Daniş (1874)
Terceme-i
Hâl-i Nevruz Bey (1875)
Mukaddeme-i
Celal (1888)
Tahrîb-i
Harabat
2.EDEBİ KİŞİLİĞİ
Türk
edebiyatı tarihinde din dışı edebiyat sanatını bir ideal uğrunda kullanarak
bütün fikri, edebi hamlelerini içtimai fayda için yapan ilk büyük şair ve
muharrir Namık Kemal’dir.
Kemal
Sofya’da iken bu havalinin ünlü saz şairleriyle tanışmış; yine Sofya’da ve
İstanbul’da devrin büyük Divan şairlerinden iltifatlar almıştır. Fakat bunların
hiç birisi Namık Kemal’i kendi saflarına çekerek eski şiirin, içtimai dertleri
çok kısa söyleyen, klasik çerçeveleri içinde bırakmaya muvaffak olamamıştır.[24]
Dedesinin,
Sofya halkından aldığı bir vergiye şiddetle itiraz ederek, henüz çocuk olmasına
rağmen halkın hakkını müdafaa eden Kemal, Divan şiirinin beyit mimarisiyle oyalanacak
bir devirde değildi. Namık Kemal’in çok kuvvetli bir hafızası vardı. Nefi
Divanı’nı ezberlemiş, Divan şairleri içinde, en çok, bu yayla adamının erkek
sesini beğenmişti. Devlete gördükleri hizmete karşı, dedelerinden, Topal Osman
Paşa’yı asan, Şemseddin Bey’i servetsiz
bırakan son devir hükümdarlarına daha çocukken küsmüştü. Bunlar, onun bir halk
müdafaacısı olarak yetişmesini hazırlayan sebeplerdi. Bunun içindir ki
Şinasi-Ziya Paşa- Namık Kemal Mektebi’nin cemiyetçi ve inkılapçı vasıfları, en
çok Namık Kemal’in sanatında toplandı.[25]
Söyleyiş
kudreti devrin bütün şairlerinden üstün olduğu halde, Namık Kemal, ideali
uğrunda bile yalnız şiir söylemeyi kâfi bulmadı. Ona göre Fransız şiirinin en
gür sesli şairi Victor Hugo bile, bu memleketin siyasetçi ve içtimaiyatça
nesirleri kadar, memleketine faydalı olmuş sayılamazdı.[26]
Kemal’in
şiir lisanı, Nefi ve Nabi mekteplerinin tesiri, tekâmülü ve birleşmesi ile
kuvvetli; his hayal, fikir ahenk ve kültür bakımından zengin bir telkin
lisanıdır. Onun daha divan tarzı şiirlerinde bu coşkun ve inandırıcı uslub,
hürriyet fikirleri ve vatan sevgisi heyecanlarıyla beslenen yeni şiirlerine
hafızalardan silinmeyen bir yaşama gücü kazandırmıştır.[27]
Kemal,
şiirlerinde olduğu gibi nesirde de üslupçudur. Bu üslup, fikrin hiddet ve
heyecanla birleşmesinden doğan bir söyleyiştir ve yazmaktan çok insan topluluklarına
işittirmek için ayarlanmış bir hitabet lisanı çehresindedir.[28]
3.NAMIK KEMAL’İN
MİLLİYETÇİ DÜŞÜNCESİNİN ESERLERİNE YANSIMASI
1789
Fransız İhtilaliyle Avrupa’ya yayılan milliyetçilik düşüncesi krallıkları ve
imparatorlukları tehdit etmeye başlamış; Cumhuriyetçilerle krallık taraftarları
arasında kıyasıya bir mücadele başlamıştı. Bu akımdan Osmanlı Devleti de
nasibini almış; aydınlar bir araya gelerek cemiyetler kurmuşlardı. Ülkenin kötü
gidişine dur diyebilmek için tek çıkar yolun, insan hak ve özgürlüklerine önem
veren meşrutiyet idaresini gerekli görüyorlar ve bunun için mücadele
ediyorlardı. Halkın bilinçlenmesi için gazeteler çıkartıyorlar, edebiyatın
hemen hemen her dalında eserler veriyorlardı. Namık Kemal de bunlardan biridir.[29]
Namık
Kemal ve diğer “Yeni Osmanlılar” dili yalnız estetik duyguların iletilmesi ya
da taşınması olarak değil aynı zamanda birer kimlik edinme aracı olarak da
gördüler. 1860’larda Namık Kemal ve diğerleri edebi alana hakim olmaları
yanında, modernleşmeyi, “parlamenter rejim yandaşı olmak” Osmanlı Devleti’nin
kurtuluşu için tek çıkar yol olarak görüyorlardı. Namık Kemal, Ziya Paşa ile
birlikte, “batının ilim ve teknolojisini almayı; fakat İslam geleneklerimizi
titizlikle korumak gerekliliğini” savunuyorlardı.[30]
Onların
bu düşünceleri, kendilerinden sonra gelecek olan aydınların fikri yapısının
temellerini oluşturmuştur. 1910’da Genç kalemler dergisinin etrafında toplanan
yazarların fikir babası olmuştur. O, Türk halkının bilinçlenmesi ve parlamenter
sisteme[31]
geçilmesi için bir meşale yakmış, kendinden sonra gelen aydınlar bu meşaleyi
söndürmemek için gayret etmişlerdir. Onun görüşleri millî edebiyatın
oluşmasında en büyük etkendir.[32]
Atatürk
O’nun için” Bedeni babam Ali Rıza Efendi, fikri babam Ziya Gökalp ve duygusal
babam da Namık Kemal’dir.” Demek suretiyle modern Türkiye’nin doğuşunda onun
katkılarını dile getirmiştir.[33]
Mustafa
Can, “Namık Kemal Bibliyografyası” adlı eserinde Namık Kemal’i, Tanzimat
hareketi ile birlikte Doğu Medeniyetinden batıya yönelen toplumumuzun ilk
milliyetçi fikir adamı olarak kabul etmektedir. Namık Kemal, edebiyatımıza
vatan, millet, hürriyet gibi kavramların bu günkü anlamını kazandırmıştır.
Eğitim, harf ve dil ıslahı, kadınların okuyup yazmaları, hukuk, basın, şehir
hayatı, idari teşkilat gibi konulara ya ilk temas eden ya da bu konulara “yeni”
ve uygar görüşler kazandıran niteliğiyle “çağdaş uygarlık” ideali gütmüştür.
Namık Kemal’in ana davası, kurumlarımızın ıslahı, vatan, millet, hürriyet,
meşrutiyet konuları ve Türk toplumunun Avrupa uygarlığına ayak uydurmasıdır. Bu
itibarla Namık kemal milliyetçi ve halkçıdır.[34]
Fakat
bu düşüncelerde, direk olarak Türk
milliyetçiliğinden bahsedilmemiştir. Devrin şartlarına göre, imparatorluk pek çok ulusu bünyesinde
barındırdığından “ Osmanlıcılık”
düşüncesinde milli duygulara hitap eden görüşleri savunmuştur.[35]
Vatan
Yahut Silistre adlı eserinde, İslam Bey’in, konu vatan savunması olunca,
sevdiği kızdan dahi vazgeçerek, “Nasıl olur ki devlet yerinden oynasın da ben
yerimde mıhlanmış gibi burada durayım?
Nasıl olur ki vatan muhafazası bu gün her şeyden mukaddes olurken ben
senin yalnız senin muhabbetinle uğraşayım?Diyerek gönüllü olarak cepheye
koşması; Zekiye’nin erkek kılığına
girerek sevdiği adamın peşinden gitmesi;
Sıdkı Bey’in, kalenin düşme ihtimaline karşı, gitmek isteyenlerin
kaleden çıkabileceklerine dair yaptığı konuşmaya bir gönüllünün “ Beğ, Beğ, buraya
kendi irademizle geldik. Gelişimiz ancak bu gün içindi. Siz bir elinizle bize
düşmanı gösteriyorsunuz, diğeriyle kaçacak kapıyı. Saçıma sakalıma ak
düşmediğine mi bakıyorsun. Ben yaşadığımı kâfi görüyorum. Kefenimi boynuma,
şehitliği göze aldım. Bağdat’tan buraya o niyetle geldim.” diyerek cevap
vermesi Namık Kemal’in uyandırmak istediği millî düşünce ve şuura en güzel
örnektir. İslam Bey’in yaralı olduğu halde cephanenin havaya uçurulmasında tüm
itirazlara rağmen” Hasta olan ölemez mi beğ’im. Siz Rey’inizi söylemeye bakın.
Ben vatanım için hasta iken de ölürüm sağ iken de ölürüm.” Sıdkı Bey’in,
“Düşman cephanesini havaya uçurabilir misin? Sorusuna; “ateşlerim, hatta iktiza
ederse üzerine oturup öyle ateşlerim.”Diyerek cevap vererek bu görevi
üstlenmesi; cephane havaya uçurulduktan sonra Sıdkı Bey’in Abdullah Çavuş,
Zekiye ve İslam Bey’i yanına çağırarak İslam Bey’e hitaben; “ Gel oğlum, gel
beğim. Dünya da ahrette yüzün ak olsun. Vatanını sevenlere ne büyük gayret
gösterdin. Vatan için ölmek isteyenlere ne büyük gayret gösterdin. Vatan
muhabbeti vücut bulsa elbet sen olurdun.” diyerek orada bulunanları duygu
seline boğması; Abdullah Çavuş’un erlerin önüne düşerek:[36]
“İşte ordu
karşıda hazır silah
Arş yiğitler
vatan imdadına
Arş ileri arş
bizimdir felek
Arş yiğitler
vatan imdadına…”[37]
Marşını
söyleyerek yürütmesi, yine Sıtkı Bey’in”Aslanlarım, doksan gündür çekmediğiniz
bela, görmediğiniz cefa kalmadı. Osmanlının namusunu göklere çıkardınız. Vatan
sizden hoşnuttur. Vatanımızın faydasını koruduk yine koruruz. Her zaman koruruz
Biz her zamanbu yolda ölmeye hazırız. Yaşasın vatan! Yaşasın Osmanlılar”
Askerlerin de hep bir ağızdan ”Yaşasın vatan! Yaşasın Osmanlılar” diyerek
haykırmaları, Namık Kemal’in vermek istediği milliyetçilik düşüncesinden başka
bir şey değildir. O her yönüyle Türk Milletinin uyanmasını, üzerindeki ataleti
atmasını hedeflemiştir. Namık Kemal, Türk toplumunda millî tarih bilincinin
gelişmesini, halkın şuurlanmasını istemiş; konuda tarihi eserler ve
biyografiler kaleme almıştır.[38]
Namık
Kemal’e göre her insandoğuştan hür bir varlıktır ve birey olarak kendisine
Tanrı tarafından verilmiş hürriyet hakkıyla dünyaya gelir. [39](Kafadar,
2002:1454)
Onda
henüz çocukluk yollarında doğmaya başlayan hürriyet düşüncesi 18. asır Fransız
düşünce hareketlerine ve Fransız ihtilalinin ortaya koyduğu prensiplere dayanır.
Hayatı baştan sona hürriyet mücadelesiyle geçmiş ve siyasi içerikli yazılarının
tümünde ana fikir daha çok hürriyet aşkı üzerine kurulmuştur.[40]
Ne efsunkâr
imişsin ah ey didar-ı hürriyet
Esir-i aşkın
olduk gerçi kurtulduk esaretten
(Ey
hürriyetin güzel yüzü, sen ne büyüleyici imişsin. Gerçi esaretten kurtulduk derken
senin aşkının esiri olduk.)[41]
Bu
beyitte hürriyeti, güzel yüzlü bir peri, bir genç kız olarak tasavvur ediyor ve
tezatlı bir ifade ile ona olan tutkunluğunu belirtiyor. Haliyle bu dizeler
beraberinde şairin düşüncesinin ve mücadelesinin hareket noktasını dile
getirmektedir.
Ne gam pür ate ü
hevl olsa da gavga-yı hürriyet
Kaçar mı merd
olan bir can için meydan-ı gayretten
(Hürriyet
mücadelesi korkulu ateş olsa ne dert, yiğit olan bir insan gayret meydanından
kaçar mı? Hürriyet kavgası baştan aşağı ateş ve korku dolu olsa da gam değil;
kaybedeceğimiz nihayet bir candır.)[42]
Bu
da Namık Kemal’in vermiş olduğu zorlu hürriyet mücadelesi sonucunda, toplumumuzda
güçlü bir hürriyet bilinci uyandırmayı başardığının kanıtıdır. Ona göre
hürriyet için verilen mücadele korkakların vereceği bir mücadele değil, zulmün
karşısında yiğitçe ve kahramanca alınacak bir tavır, yapılacak bir harekettir.
“Millet” Kavramı
Namık Kemal’in milliyetçiliği hayli yanlış
anlaşıldığı gibi, mutlak bir İslam ve Osmanlı milliyetçiliği değildir. Onun
yazılarının iç alemine nüfuz edince, dıştan bir Osmanlı milliyetçiliği gibi
görünen bu heyecanın ruhunda bir Türk milliyetçiliği bulunduğu hemen ortaya
çıkar. Kemal’in eserlerinde Osmanlı adını çok kullanmasına rağmen her fırsatta
da Türk adını kullanması, Türk’ün ve Türklüğün büyüklüğünden söz etmesi asla
gözden kaçacak mahiyette değildir. Onun Türkçülüğü Türkiye hudutları arasında
kalmamış; şair Türkiye dışındaki Türkleri de her zaman düşünmüştür.[43]
Gerek
düşünce ve gerekse sanat adamı olarak zengin bir milliyetçilik dolayısıyla
kahramanlık ruhu taşıyan Namık Kemal, Türk milletinin ruhunda kahramanlık
duygusunun var olduğuna ve sonsuza kadar var olmaya devam edeceğine inanır.
Hemen hemen her eserinde de bu duyguyu vermeye çalışır.[44]
Hürriyet
Kasidesi
Durur ahkâm-ı
nusretittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı
rahmet ihtilaf-ı re'y-i ümmeten
(Başarının,
üstünlüğün değeri, milletin gönül birliğinde durur; koruma ve kollama eserler
ise ümmetin düşüncesinin çarpışması ile çıkar.)[45]
Dörtlükler
Vakf eyledim
vücudumu ben rah-ı millete
Bezl eyledim
hayatımı fikr-i hamiyyete
Cismim boğar
âdemde olsa da hunum boğar seni
Vermem mecal ben
sana halka hıyanete
(Ben
varlığımı milletin yoluna adadım, hayatımı hamiyet düşüncesine serdim, bedenim
yok olsa da kanım boğar seni, halka ihanette sana cesaret, güç vermem.)[46]
SONUÇ
Aydınlanma
Çağı’yla birlikte yükselen ve Fransız İhtilali ile hızla yaygınlaşan “hak”,
“eşitlik”, “hürriyet”, “vatan” ve “millet” kavramlarının Türk toplumunda yer
almasında ve bu kavramların uygulanmasında Namık Kemal’in edebi kişiliğinin
yanı sıra mücadeleci kişiliğinin de önemli rol oynadığı gözükmektedir. O, bu
yönüyle ülkenin çağdaşlaştırılması yolunda yazdıkları, mücadelesi, öneri ve
görüşleriyle yeni aydın tipinin de önemli temsilcilerinden biridir.Divan
Edebiyatı’nın aksine Tanzimat edebiyatı, seçkin kişiler içindeğil, halk için
meydana getirilen bir edebiyat düşüncesiyle ortaya çıkmıştır.Divan edebiyatının
gerçekle ilgisizliğine, yapmacıklığına, boşluğuna şiddetle karşı koyan Namık
Kemal, bu sebeple edebiyatın yeniden düzenlenmesini istemiştir. Bunun için de
her şeyden önce yeni bir anlatım yolu, yeni bir dil bulunmasını zorunlu
görmüştür. Türkçenin bir an önce konuşma diline yaklaştırılması gerektiğini
savunur.Türkçenin yabancı kelimelerden arındırılarak gelişmesini, yazılı ve
sözlü anlatımda ifadenin güçlendirilmesini, Türkçeye ait bir sözlüğün ve
dilbilgisi kitaplarının hazırlanmasını istemiştir Namık Kemal.
Tarihi
konulara eğilmesi, kahramanlıklarıyla sembol olmuş tarihi şahsiyetlerin hal
tercümelerini kaleme alması, sosyal yaralara değinerek toplumu bilinçlendirmek
istemesi, şiirini ve sanatını halkın emrine vererek onların hislerine tercüman
olması, Namık Kemalin ne kadar milliyetçi olduğunun en büyük delilidir zaten.
O, bu özelliğiyle kendinden sonra gelen aydınları da etkilemiş; daha sonra
modern manada milliyetçiliğin gelişmesine hizmet etmiştir. Görüldüğü gibi Namık
Kemal Milliyetçi dünya görüşünü benimsemiş ve kendisine hareket noktası olarak
seçmiştir. Her hareketinde, her sözünde ve her eserinde Türk milletinin
çıkarlarını göz önünde bulundurmuştur. Namık Kemal, Türk toplumunda millî tarih
bilincinin gelişmesini, halkın şuurlanmasını istemiş; konuda tarihi eserler ve
biyografiler kaleme almıştır. Sonuç olarak Namık Kemal fikir dünyasını
çevreleyen milliyetçilik düşüncesini en iyi şekilde eserlerinde yansıtmıştır.
KAYNAKÇA
http://namikkemalblogu.blogspot.com.tr/2012/09/tanzimatla-batiya-yonelen-bir-yuz-namik.html
21.12.2015
http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc31.12.2015
[1]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[2]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[3]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[4]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[5]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[6]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[8]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[9]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[10]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[11]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[12]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc
31.12.2015
[13]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc
31.12.2015
[14]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[15]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[16]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[17]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[18]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[19]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[20]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[21]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[22]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[24]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[25]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[26]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[27]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[28]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[29]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
[31] Yürütme
organının yasama organının denetiminde olduğu demokratik bir yönetim
sistemidir.
21.12.2015
[36]http://www.konyayenigun.com/haber/86716/Milliyetci_Dusunce_Ekseninde_Namik_Kemal.html 21.12.2015
[43]http://www.ege-edebiyat.org/docs/400.doc 31.12.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder